Cuma, Haziran 12

Demokrasi ve ‘bizim’ anlayışı

Herkes az çok şu ifadeyi duymuştur; “belediye bizim”. Düşünüyorsunuz, acaba bunlar belediyeyi kaça almışlardır. Bu, genelde aklıma takılan bir soru; bu belediye kaç paradır? Bir gün ben de bir belediye sahibi olabilir miyim? Herkesin bir belediyesi olursa ne olur?

Demokrasi, “aydınlanmanın ve modernliğin temel değerlerini içselleştiren halkın genel iradesine göre kurulan ve işleyen siyasal bir mekanizmadır.” Bu tanım demokrasinin en yalın ve karmaşadan uzak anlamlarından biridir. Demokraside sorun iktidar sorunudur ve demokrasinin dayanağı halktır.

Demokrasi kulaklara bu kadar güzel bir senfoni orkestrası biçiminde bukleler gönderirken, yanıldığımız ve belki de hayatımıza mal olan bir çıkar ilişkisiyle bizleri uyutmaktadır. Bu da iktidara gelenlerin, kendisini iktidara getirenleri unutmasıdır. Bu unutma, bir kesim halkı potanın karşı tarafına gönderirken, bir kesim halkı da potanın içerisine koymaktadır.

Potanın dışında kalanlar, itilmişliğin, ezilmişliğin ve insan yerine konulmamanın acısını bir dahaki seçime kadar içlerine derin derin çekerek yaşayacaklardır.

İktidar olanlar, malların yeniden dağıtımı ile birinci elden ilgilenirler. Burada dağıtım adalet kavramını gündeme getirmektedir. Acaba adalet güçlüden; yani dağıtandan mı yana? Çünkü iktidarın üzerinde yine kendi iktidarı vardır. Hâkim de, savcı da iktidarı oluşturanın kendisidir.

En renkli ve mücadeleci seçim manzaraları belediye seçimlerinde meydana gelir. Bu, tüm toplumlarda aşağı yukarı aynıdır. Hala dünyada kabile esasına göre yönetilen toplumlar varlığını sürdürmekte, seçimle iş başına gelen bir kabile bir dahaki seçime kadar diğer kabileye dünyayı dar etmektedir. Hala güncelliğini koruyan olaylar birçok ülkede yaşanmakta, günde sayısız insan ölmekte, sadece karşı taraftan olmanın verdiği bir suçtan dolayı ani bir darbeyle ölüm yanı başınızdaki yerini almaktadır.

İktidar olmak, hükmetmek, yönetmek, mal ve hizmetlerin dağıtımını kendi inisiyatifine göre yapmak ve her türlü oluşuma doğrudan ya da dolaylı yoldan etki etmektir. Bu bir şeyler üzerinde insana verilen hakların ve yetkilerin sınırsız olduğu anlamına gelmektedir.

Genelde belediye seçimlerini kazanmak için o yörede büyük ve sözü geçen bir aileden olmanız gerek; daha çok geleneksel kesimde seçimleri bu esas belirlemektedir. Başkan adayı kişi, aile içinden seçilir. Eğer bu kişi Platon, Farabi gibi filozofların erdemlerine sahipse belediye herkesindir; yok eğer değilse “belediye bizim” diyenlerindir.

Aynı şey muhtarlık makamı için de geçerlidir. Bu gibi söylemleri muhtarın herhangi bir akrabasından duymanız olasıdır. Ortada bir “bizim” lafı geçmektedir. Belli bir grubu diğerlerinden ayırarak devlet mekanizmasının sahiplenilmesi, saltanata dönüştürülüp tekrar tekrar seçimle meşruluk kazandırılması bilinen bir gerçektir. Bu uğurda ne kavgalar yapılmakta, ne mücadelelere girişilmektedir. Bunların tümü devletin bir parçasına sahip olmak içindir.

İnsanları kanunlarla yönetmek Farabi’nin deyimiyle “erdemli” kişilerin işidir. Yönetici olmak önceden sezmek, insanların güvenliği ve geleceği için çalışmak, yaşarken ve öldükten sonra güzel hatırlanmaktır. Nice devlet adamları ölümlerinden yüzlerce yıl sonra bile tebessümle anımsanmaktadır.
.
İsmet Tunç

1 yorum:

  1. blogu yeni gördüm ismet abi.. hayırlı olsun! tüm yazılarını burada bir araya topla bence.. kolaylıklar diliyorum...

    YanıtlaSil