Devlet (state), zaman zaman en çok üzerinde durulan kavramlardan biri. Devletin ne olduğu, sınırları, kapsamı vb kavramlar görsel ve yazılı medyada, kimi toplumsal sorunların su yüzüne çıktığı zamanlarda sıkça tartışılan konuların başında gelmektedir. Devletin içindeki devlet kavramı, özellikle yasadışı oluşumların su yüzüne çıktığı zamanlarda bir numaralı gündem maddesi olmaktadır. Nedeni ise devletin bizzat anayasal çerçevede belirttiği hükümler dışına çıkan kişilerin kendilerini kimi mercilerin yerine koyması ve illegal yolardan menfi yararlar sağlamasıdır. Ya da başkaları adına bu çabaya girişmeleridir.
Devlet, sosyolojik anlamda bir kurumdur. Devlet hakkında birçok değerlendirme yapılmış, farklı bakış açılarıyla tanımlamalar getirilmiştir. İngiliz düşünür Hobbes, devleti Ejderha ya benzetmiştir. Fransız hukukçu Duguit, devletin örgütlenmiş bir eşkıya çetesi olduğunu dile getirerek devletin guruplar arası çatışmaların eseri olduğunu iddia eder. Mark, sınıfsal çelişkilerin ortadan kalkmasıyla devletinde işlevini yitireceğini, Lenin devletin kaybolmadıkça insanların özgürleşemeyeceğini, J. J. Rousseau, insanların toplu sözleşme kuramı ile devleti meydana getirdiğini söyler. Buna göre insanlar, özgür yaşamak için kendi aralarında bir sözleşme yaparak devleti kurmuşlardır. Devletin kökenlerine ilişkin birçok kuram ortaya atılmıştır. Bunlardan en eski olanları Aristoteles ve Konfüçyüs tarafından ortaya atılmıştır. Bunlar, devletin aileden meydana geldiğini söylemişlerdir. Bunlara göre güçlü aile devleti meydana getirmiştir.
İbni Haldun, devletin ortaya çıkışını göçebe ve yerleşik toplumların birbirleri arasındaki mücadelelerinin sonucu olarak açıklar. Halduna göre farklı yaşam tarzlarına sahip toplumların bir arada yaşaması ancak devlet gibi bir mekanizmanın varlığıyla mümkündür. İtalyan düşünür Niccola Machiavelliye göre ise; insanlar doğaları gereği kötü yaratılmışlardır. İnsanlar birbirlerine eziyet etmekte, kötü davranmaktadır. Bu mücadele baskın olanın diğerini egemenliği altına almasıyla sona ermektedir. Bu gücün adı devlettir.
Devlet, muhakkak ki tüm vatandaşları kucaklar bir misyon üstlenmelidir. Bu misyon kimi kurum, kuruluş, birey, etnik grup vb oluşumların çıkarları yönünde karar verirse, insanların devlete olan güvenleri azalacaktır. Bu yöndeki bir güven kaybı devlet birimlerini zora sokacağı gibi toplumsal huzuru da sekteye uğratacaktır.
Devlet kademesindeki insanlar bir ülkedeki her insanı temsil ettiklerini unutmamalıdırlar. Devletin insani tarafı insanlara gözüktükçe insanlar güvenli bir ortamda bulundukları hissiyle yaşarlar. Bu nedenle devlet kurumları her zaman en güvenilir kurumlar olur. Devletin insanlara sağlayacağı ortam, devletin bekası için çok önemlidir. Çünkü tehlike insanlardan geliyorsa bunu önlemenin yolu yine insanlardan geçmektedir. Sorunlar adil yolla çözüldükçe devletin her hangi bir tehlike içinde olması söz konusu değildir.
Devletin iç huzuru sağlaması, dış güvenlik açısından çok önemlidir. Çünkü içerdeki illegal oluşumlar dış güçler tarafından kullanılmaya oldukça uygundurlar. Bu oluşumlar ister devletin bünyesindeki oluşumlar olsun, isterse de devletten bağımsız mafyavari oluşumlar olsun fark etmemektedir. Hem mafyavari oluşumlar bile güçlerinin önemli bir bölümünü devlet kademelerindeki adamlarından almaktadırlar. Aksi takdirde uyuşturucu, kaçakçılık, hırsızlık vb suçlar uzun sure rahatlıkla sürdürülemez, göz yummalar bunların etkilerini uzatmaktadır.
Devlette görev almak öncelikle insanlara yardımcı olmak anlamına gelmektedir. Çünkü tüm görevler insan refahı için yapılmaktadır. Bu görevleri alıp insan/lık adına güzel şeyler yapan her görevli, her toplumda en kıymetli bireydir. Bu toplum için çalışan her bireyin minnettarlığı hak etmesi dileğiyle&
İsmet Tunç
Perşembe, Temmuz 2
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder