Batı doğuyu anlamak zorundaydı kendince. Çünkü bir doygunluk noktasına gelinmiş, kaynaklar gelecek adına tehlike sinyalleri vermekteydi, Orta Doğu zengin kaynaklarıyla iştahlarını kabartmaktaydı...
Prof. Dr. Sezgin Kızılçelik' in deyimiyle "Batı Batıklığı" na ve "Batı Barbarlığı" na gömülen batı, doğuyu yapısalcılık yöntemiyle istila politikasına başlamış ve bunu çok iyi işlemiştir. Kızılçelik' e göre ABD tarihi olmayan bir devlettir. Tarihi olmayan bir devlet, tarihi olaylarla değil, gündelik olaylarla uğraşır. Yani tarihi olayları teferruatlı incelemek gerekmez. Yapısalcılık, Marksist anlayışın tam tersi bir uygulamadır. Marksizimde tarihi araştırmalar en temel alınması gereken yöntemken, yapısalcılıkta alan araştırması yöntemi esas alınmaktadır. ABD ve Avrupa doğuyu tanıma çabalarına başladıklarında aslında bunca zenginlikle karşılaşacaklarını zannetmemişlerdi. Doğuya gönderdikleri misyonerleri raporlar düzenlemekte, tarihi ve ekonomik bilgileri devletlerine ulaştırmaktaydılar. Uzun süren araştırmalar meyvesini verecektir ki Avrupa keşif çalışmalarını bazı devletleri kullanarak da üs kurma biçiminde sağlam temeller üstüne kurmuştur. Orta Doğuya yakınlaşan ABD ve Avrupa buradaki toplumların yaşam koşullarını, gündelik hayatlarını, dinin inançlarını, örf, adet, gelenek göreneklerini ayrıntılı bir biçimde analiz ederek politikalarını bu şekilde işleme koymuşlardır.
Orta Doğu, bir çok farklı mezhebin bir arada bulunduğu bir çoğrafya. Dolayısıyla bu kadar çeşitliliği bir birine düşürmek hiç de zor olmadı. Aralarına sokulan farklı dinden milletlerle (yahudiler gibi) bu iş daha da rahat sürdürülmeye başlandı. İnsanların tarihte ve günümüzde gözlerini kırpmadan ölüme gidebildikleri en önemli ve hemen hemen tek olgu "DİN" olgusudur. İnançlara yönelik saldırılar yapılmaya başlanınca, çözülme daha da hızlanmaya başlandı. El altından yapılan silah transferleri, bugün diktatör olan ama o günlerde el üstünde tutulan kişiler, gerilla komutanları, komünizme karşı savaşan insanlar, onlar için menfaatler tersine dönünce birer hedef haline geldiler. Asıl aktörler bir kenarda dururken; bütün figüranlar ölüme mahkum ediliyordu. Bugün Hamas ve El Fehih İsrail'le savaşmak yerine birbirlerini öldürüyorlar. Sunni ve Şiiler birbirlerinin ibadet yerlerini yıkmakla ve birbirlerinin kanını dökmekle meşguller. Mezopotamya toprakları Neolitik (yerleşime geçilen dönem m.ö 4000 dolayları) dönemden beri her daim popülerliğini korumuş ve sık sık istilalara uğramıştır. Bu gün dünyada yerleşik hayata geçildiğinin en önemli kanıtları Anadolu ve Orta Doğu topraklarında yapılan arkeolojik kalıntılarla gün ışığına çıkarılmaktadır. Yani batı bütün bu zenginliklerin farkındalığına çok erken zamanlarda varıyor. Özellikle İngilizler ilk petrol çalışmalarına
Doğu sadece petrolun merkezi olduğu için batılılarca kıskaca alınmıyor. kapitalist sistemin tek rakibi olan sosyalizm tehlikesine karşı Orta Doğu sayesinde olası bir Sovyet tehlikesini bertaraf etmekti amaç. Tabi ki soğuk savaş sonunda sovyetler dağılınca, bu savaş, enerji savaşları şeklini aldı. Komünizmle yönetilen Çin de Maocu etkiyi büyük ölçüde kırarak ABD ile ilişkilere girdi. Akıl almaz bir yükselişle batıyı ekonomik olarak istila sinyalleri verdi. Bunun farkında olan gerek Rusya, gerekse ABD, kota uygulamasıyla Çin'in olası ekonomi tehlikesini hafifletmeyi az da olsa başardılar. Batının Orta Doğu' yu karıştırma işlemi başarıyla sonuçlanınca, hem ekonomik olarak enerji kaynakalarına ulaşmış oldular. Hem de son zamanlarda büyümelerini kat kat arttıran Türki cumhuriyetleriyle yatırım hamlesine giriştiler. Bu ülkelerin yapılanmalarında iş gören batı, hem ekonomik olarak rahatladı, hem de stratejik önem taşıyan noktaları gözetim altına alma fırsatını buldu. Bunlardan biri Güney Kore, biri İran. Her ne kadar Rusya ABD yanlısı gözükse de Uzak Doğu ve Orta Doğulu devletlerle yaptığı ticari ve nükleler yöndeki anlaşmalarla olası bir ABD- Rusya savaşında yalnız kalmak istemiyor.
Batı doğuyu anlama çabasına girişirken, geleceğin ne getireceğini hesap ederek işe koyulmuş. Bu gün ulaslararası strateji uzmanları, her devletin attığı adımları dikkatle izlemekte, olası bir durumu değerlendirmeye almaktadırlar. ABD ve Avrupalı akademisyenler daha çok bu yönde çalışmaktadırlar. Bunların başında F. Fukoyama, B. Lewis, S. Hantington, R. Fallk ve daha bir çok önemli akademisyen bulunuyor. Edward Said de bunlardan biriydi. Bunlar siyasal birikimlerini kitaplara dökerek hükümetlerin dış politiklarını yönlendiren önemli sosyologlardır. Hantington, "Medeniyetler Savaşı", Fukoyama "Tarihin Sonu","Ulus Devletin Çöküşü"; Lewis Orta Doğu hakkındaki dataylı incelemesiyle (kendisi aynı zamanda bir Osmanlı tarihi uzmanıdır) ve daha adını sayamadığımız stateji uzmanlarıyla Batı, Doğu'yu, alan araştırmalarıyla çözümlemiş ve bölmüştür.
Bir uzmanın deyimiyle ABD bunları demokrasi adına yapıyor. ABD için demokrasi pragmatik anlayışta uygulanıyor. Yani demokrasiyi kendi menfaatleri yönünde işleme koyuyor.
Demokrasi herkes için var. Her insan, özgür doğar ama Russell' in deyimiyle, zincirlenmiştir. Demokrasi, zincirleri kırmak için olmalı, insanları daha da kalın zincirlere mahkûm etmemeli…
İsmet Tunç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder