20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan bir akım olan Turancılık, doğduğu topraklar olan Macaristan'da unutuldu fakat onu sahiplenen Türkiye'de ciddi bir siyasi yön ve kuvvet buldu,
Osmanlı'nın yıkılış zamanlarında ortaya çıkan ideolojilerden biri de Turancılık'tı ve kurtuluş reçetelerinden biri oldu. Ortaya çıkışından sonra geniş bir etki bıraktı, Bir ütopyaya dönüştü, günümüzde hala tartışılan Sarıkamış faciasının nedenlerinden biri olarak yakın tarihimize damgasını vurdu. Yirminci yüzyılda etkisi en çok hissedilen ideolojilerden biri oldu.
Turancılık başka bir milletin aydınları tarafından oluşturulan bir ideoloji, tıpkı Türkçülük gibi& Türkçülük, özellikle Türkiyey'e göç eden Tatar ve Kırım Türklerince geliştirmişti. Turancılık ise Macarlar tarafından, Türkleri de içeren, ama Macar ulusunun önder olacağı bir dünya düzeni olarak tasarlanıp tanıtılmıştır.
Turan ülkesi halk esasına göre değil, coğrafik sınırlara göre çizliyordu. Bu ülkeler; Önder' ülke olarak Macaristan, Finlandiya, Bulgaristan (bir ölçüde), Türkiye, Japonya, Çin, Tibet, Nepal ve Siyam'dan oluşuyordu. Zaten Japonların "Asya Asyalılarındır" sözü Turan Cemiyeti'nin çalışmalarında önemli etki yapmıştır.
1910 yılında Macaristanda doğan bir hareket olan Turancılık, Türkiye'de oldukça ses getirdi. Jön Türkler bu akımın Türkiye'deki temsilcisi oldular. İki yıl sonra Türk Ocakları kuruldu. Her şeyin Türk eksenli olduğu düşüncesi yaygınlaştı, Hatta "Mussoli faşizmi bile Türk faşiziminden çok sonra meydana gelmiştir" denildi. Turan Cemiyeti'i Türkiye ile olan bağlarını o kadar yürekten söylüyorlardı ki, tek parti, tek lider, tek program ve meydanlarda kılıç zoruyla kazanılmış bir savaş. Cemiyet üyeleri faşizmin savaşta kazanıldığını ve İtalya'dan çok önce zaten Türkiye'de mevcut olduğunu dile getiriyorlardı. "Onlara göre faşizmin gururunu Türkler duymalıydı".
Macarlar 10. yüzyılda bugünkü yurtları olan Karpat ovasına yerleşmeden önce dillerine binden fazla Türkçe girmişti. Yapılan araştırma ve çalışmalar Macarları Türklere bağlamıştır. 19. yüzyılın ortalarında ve son çeyreğinde yapılan çalışmalar iki tezi karşı karşıya getiriyordu. Biri Macarca'nın Fin-Ugor dil ailesinden, diğeri ise Türkçe'nin de dahil olduğu Ural-Aitay dil ailesinden olduğu tezleriydi.
Bu tartışmayı gerçek bir "dil savaşına" çeviren ise; uzun yıllar Osmanlı diyarını gezen, Abdulaziz takma adıyla üç yıl boyunca Orta Asya'da araştırmalar yapan ve çalışmalarını "Bir Sahte Dervişin Orta Asya Seyahatları" adıyla yayımladıktan sonra Avrupa'da özellikle İngiltere'de ünlenen Armin Vambéry'di. Koyu bir Türk yanlısı olan bu şahıs, birçok çalışmaya imza atmış, Macar ile Türkleri ortak bir noktada birleştirmeyi hedeflemişti. Zaten kendisi dünyada ilk Türkolog ve türkçeyi üniversitede kürsü olarak açan ilk bilim adamıydı.
Turancılık günümüzde hala etkisini yitirmeyen bir akım. Peki, neydi bu akımı doğup yerleştiği topraklarda yani Macaristan'da unutmaya yüz tutan nedenler? Neden kurulduktan iki yıl sonra Türkiye'de Türk Ocakları olarak kurulup hala unutulmaması sağlandı?
Macarlar kökenlerini ararken kendilerine bir de ortak arıyorlardı. Bu da Türkiye'den iyisi olamazdı galiba: Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı'nın son dönemlerinde özellikle modernizasyonda hatırı sayılır çalışmalar yapmıştı. Demir ağların yerleşmesi, teknik elemanın yetiştirilmesi, mali ve ekonomik yapının iyileştirilmesi için ön çalışmalar ve daha nice sayısız alanda önemli destekler bu devletlerden gelmişti. İyi bir dost ve müttefik olan bu devletler, Osmanlı'nın yanından neden ayrılmamışlardı? Nedeni olası bir savaşta yanlarında üç kıtaya hükmeden bir devleti almak, bir de uçsuz bucaksız topraklardaki mali ve ekonomik alanlarda egemenlik kurmaktı.
1910'lardan önce başlayan Macaristan Osmanlı öğrenci alış verişi, birçok Osmanlı gencinin Macaristan'da eğitim almasını sağlamıştı. Ekonomi, bahçecilik, seracılık, tekniker, mühendislik, madencilik, gibi belli başlı alanlarda Turan Cemiyeti vasıtasıyla öğrenci transferi gerçekleşiyordu.
"Macarların annesi Finler, babası Türklerdir" ifadesi, geçmişlerini arayan Macarların savundukları tezlerin başında geliyordu. Özellikle mitolojik karakterlerde Türk imgesinin çokça geçmesi, kullanılması kültürel bağ olduğu yönünde değerlendirilmiştir.
Macar araştırmacıların dikkat çeken diğer bir özellikleri de, Osmanlı devletini tüm toplumsal ve mali yönlerini en ince ayrıntısına kadar incelemiş olmaları. Günümüz için bile yapılması güç olan bilimsel araştırmalar, Macarların konuyu ne denli önemsediklerini gösteriyor.
Aksaklıkları tespit eden Macarlar, önerilerini de yine aynı ciddiyetle sıralamaktaydılar. Aynı zamanda Turan dergisinin sayılarında bu makalelere yer vermekteler.
Turancılık, Macarların tasavvur ettiği biçimde değil de, Türkiye Cumhuriyeti'nde farklı yaşandı. Tıpkı Macarların, Macar eksenli bir ulus düşüncesi gibi, Türkiye'de de geniş bir ulus olmak yerine daha çok Türkiye ile sınırlı ve yakın birkaç coğrafi ülkeyle birleşme şeklinde algılandı, bu yönde çalışıldı.
Turancılık günümüzde milliyetçi eksenli düşüncesinin yanında varlığını sürdürüyor. Genel olarak Türki Cumhuriyetleri ile birleşimi hayal eden kişilerle karşılaşmak mümkün. Turan Ütopyası sadece ütopya mı kalacak? Bunu beklemek ve görmek lazım. Ama günümüzde siyasi konjüktür buna pek de müsait değil. Gittikçe daralan sınırlar, etnik özlük ve biriciklilik Macarların dil ve etnik yönden değil de, coğrafik olarak geniş bir coğrafya anlayışına oldukça ters düşüyor..
İsmet Tunç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder