Perşembe, Temmuz 2

Van Gölü'nün Dili Olsa



Felsefede su ile ilgili, hayatın var oluşuna dair önemli çıkarsınımlar vardır. Hayatın ne olduğuna dair cevaplar içinde su, en az ateş, hava kadar önemlidir. Hindular, 21. yüzyılda, hala ilk zamanlardaki gibi, Ganj Nehri'ne olan sadakatlerini göstererek temizlenmektedirler. Yağmurla coşan Ganj'ın kollarında, bir yerlere tutunarak, o soğuk suda yıkanmanın bütün günahlarından arındırdığına inanıyorlar. Hindu bir din adamı, Ganj Nehri'nin kollarından birinin çıktığı doruklara varmaya çalışarak, suyun kutsallığına tanıklık eder. Diğer insanlar, aşağılarda yıkanırken, onlar varabilecekleri en yüksek noktalara varmaya çalışırlar. Buzların dahi erimediği bu noktalarda Ganj'ın suyunu bedenleriyle buluştururlar. Ve su, ilahi kuvvet ile bir Hindu arasında en sıkı bağı oluşturur.


Zamanımızdan yaklaşık 200 bin yıl önce, Buzul Çağın ortalarında Nemrut Dağı'ndan akan lavlar, 60 km'lik bir akım oluşturmuş ve Van Çukuru ile Muş Çukuru arasındaki su akımını engellemiş, böylelikle Van Gölü oluşmuş. Bu denli yükseklikte bu kadar güzel bir doğa olayının varlığına şahit olan dağlar, taşlar keşke dile gelse. Kim bilir bizlere ne güzel hikâyeler anlatırlar.


Su, bu coğrafyaya hayat verdi... İnsanlar geldi... İnsanlar gitti... Medeniyetler kurulup yıkıldı. Van Gölü ise hiçbir yere gitmedi/gidemedi, insanların barınağı oldu, onlara kucak açtı.


Van Gölü ile bizden önceki halklar arasında da böyle bir mistik bağ var mıydı acaba? Bir Urartulu Van Gölü'ne dair nasıl bir inanca sahipti? Yoksa onlar da bazı kabilelerin, dünyanın kendi tarlalarından doğduğuna olan inançlarının bir benzerini mi taşıyorlardı? Bir Şamanın, dünyanın Hazar Denizi'nden doğduğuna olan inancın bir benzerini, Van Gölü için de mi besliyorlardı?


Bir Medliyi, bir Urartuluyu, bir Karakoyunluyu görüp Van Gölü'ne dair efsaneleri dinleme fırsatımız olsaydı keşke. Van Gölü'nün onlar için ne anlama geldiğini öğrenir, suyun onların hayatlarındaki yerine dair birkaç düşüncemiz olurdu. Biz neden bugün Van Gölü'ne bu kadar kötü davranıyoruz sorusunu belki kendimizce cevaplamış olurduk.


Bir sabah Erciş'ten Van'a giderseniz ve kıyının berraklığına dalarsa gözleriniz, geçmişten, ta uzaklardan bir ses tırmalar kulağınızı. Bunun kimin sesi olduğunu bilmezsiniz. Sadece geçmişte Van Gölü'ne dair inançları olan biri ya da birilerinin sesi olabilir diye düşünürsünüz… Arabanın camına yüzünüzü dayayıp, gözlerinizi kıyıdan ayırmadığınız takdirde, bu güzelim gölün feryadını dinleyebilirsiniz.


O sese kulak verdiğinizde cevaplanması güç sorularla karşılaşırsınız. Neden gölümüzü kirlettiniz de, şimdi kurtarmak için çırpınıyorsunuz diyor gibiler. Ardından galeyana gelmiş bir sürü ses, birer ruh olup kıyıdan size bakıyorlar. "Biz size böylemi bıraktık gölü?" diyorlar. Cevap veremiyorsunuz. Çünkü bu çağda tüketilen ama yok olması binlerce yılı alan mamuller ürettiğimiz için, onları kullanan biri olduğumuz için ve onları göle, o insanların suyuna atıp suyu kirlettiğimiz için suçluyuz.

İnsan doğası gereği her şeyi tüketmeye programlanmış. Bu kaynakların bir gün tükeneceğini hiç mi düşünemeyiz? Kelaynaklar, pandalar, Van Kedileri ve dahası. Doğa bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlı. Suyu tüketirseniz kuşu kaybedersiniz. Sazlığı kurutursanız ördeği bir daha bulamazsınız...

Aborijin öğretisinde doğaya olan saygınlık o kadar önemlidir ki, otuz kişilik bir kafilenin yemeklerini yediklerinden sonra arkalarından hiç atık bırakmadıklarını görürsünüz. Onların inançlarına göre; doğadan gelen her şey yeniden doğaya dönecektir ve doğaya zarar vermek doğanın gazabına uğramak demektir. Tıpkı Kızılderililerde olduğu gibi... Nitekim beyaz adam, kazmayı maden için yere vurduğunda, Kızılderililer toprağın karnının deşildiğini görmüş ve o acıyı içlerinde hissetmişlerdi. Kızılderili inançlarına göre, toprağa zarar verilmemeliydi, toprak kutsaldı ve onlara yiyecek veriyordu.

Biz doğaya bağımlıyız. Doğa yok oldukça kendimizi yok ediyoruz. Bir Van Gölümüz var, belki onu da yitireceğiz. Mavinin bin bir tonu, martılar, kızıl güneş olmayacak. Nemrut, Süphan bize küsecek, flamingolar terk edecek bizleri. İnci Kefali suda dans edemeyecek artık. Van Gölü'nün dili olsa da konuşsa...


Foto: Ali Dağer

İsmet Tunç





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder