Perşembe, Temmuz 2

Fotoğraf Üstadı Ali Dağer'le Söyleşi


“Canavan Sohbetler” Ercis.Net için başlattığımız bir projeydi. Van Denizi’nin suyuna, toprağına bulanmış ve adına Göl Çocukları dediğimiz kişilerle söyleşilerimizi içeren bir bölümdü. İlhami Mısırlıoğlu’nun sunumuyla şöyle başlıyordu söyleşi:


CanaVan Sohbetler dizisinin bu haftaki konuğu Ali Dağer. “Ercişli bir göl çocuğu; kendini fotoğrafa adamış. Çektiği muhteşem fotoğraflarla yöreyi Türkiye’ye ve dünyaya tanıtmaktadır; flamingolar ve inci kefalini en iyi fotoğraflayan fotoğrafçıdır. “Yahu sen ne yaparsın" diyenlerin alakasız tavırlarına aldırmadan her anını fotoğrafın ölümsüzlüğünü yakalamaya adamış. Erciş ve göl diyarının saygıyı gerçekten hak eden değerini; Ali Dağer’i İsmet Tunç’un yaptığı söyleşiyle daha yakından tanıyalım.” (İ. Mısırlıoğlu)


Fotoğrafçılığa kaç yaşında, nasıl başladınız?


Fotoğrafa çok ileri yaşlarımda başladım. Bu işe başlamadan önce sarı ve siyah karton malzemelerden çizim yapıyordum. Sarı zemine üzerine siyah figürler yerleştirerek tablolar oluştururdum. Bu çalışmalarım uzun yıllar birçok sanat ve edebiyat dergilerinde çıktı. Çalışmalarım Hazan, Seyir ve ismini hatırlayamadığım dergi birçok akademisyenin yazı ve makalelerine konu oldu. Daha sonra bu çalışmaları fotoğraflara da yapabileceğimi fark ettim. Şimdi fotoğraf çekiyorum.


Fotoğrafçılığa başlamada sizi etkileyen ne oldu?


İlk fotoğraf makinesiyle tanışmama Erciş Erkek YİBO’da okuduğum yıllarda öğretmenim Nihat Özür tarafından biz öğrencilerin fotoğraflarını çekerken tanıştım. Kendisini her daim saygıyla anıyorum. Bu, Rus marka Jüpiter çift mercekli bir fotoğraf makinesiydi. Şimdi düşünüyorum bekli de o yıllar bilinç altımda kaldı diyorum. Bu gün her fotoğraf çekişimde bu saygın ve değerli insandan söz etmeden geçemiyorum.


Ercişliler fotoğrafçılığa nasıl bakıyor?


“Nasıl bakıyor” sözü biraz göreceli. İlk fotoğrafa başladığımda çevreden çok tepki alıyordum. Birçok kişi “ayıp değil mi? sana yakışıyor mu fotoğraf çekiyorsun?” diyorlardı. İlk zamanlar tepki alıyordum. Bu işi meslek edinenler dışında fotoğraf çekmek bit tabuydu. Hele fotoğraf makinesiyle Erciş sokaklarında gezmek biraz zordu. Şimdi insanımız güzel bakıyor bu işe. Birçok insanımızın iş yerinde veya bilgisayarında fotoğraflarım bulunur. Abartı olmazsa her evde mutlaka bir Ali Dağer fotoğrafı vardır; takvimlerde, broşürlerde vs…


İnsanların fotoğrafçılığa bakışı nedeniyle karşılaştığınız zor durumları örnekler misiniz?


Çok zor zamanlar geçirdik. Genelde fotoğraf çekerken insanlar size amaçlarınızı soruyor. “Niçin çekiyorsun?” sorusu her zaman sorulur. Yıllar içinde fotoğraf size çok şey öğretiyor. Nasıl davranacağınızı ve bölgede nelerin çekilip nelerin çekilmeyeceğini öğreniyorsunuz. İnsanların fotoğraflarını çekerken kendinizi onlardan birisi olduğunuzu his ettirdiğiniz zaman insanlar size ailenin bir ferdi gibi davranıyorlar. Şayet hiçbir kontak kurmadan objektifi yöneltirseniz tepki alırsınız. Bir seferinde bir esnaf vatandaş ekmek sepetini kaldırımın ortasına bırakmıştı. Cadde yoğun bir caddeydi, sepetin içindeki ekmekler yere yakındı, daha doğrusu ayak seviyesindeydi. Bu esnada kuşlar da ekmek sepetinin üzerine konup kalkıyorlardı. Fotoğraf çekmeye çalıştım. Birden esnafın hışmına uğradım. Bana “memleketimizi kötülemeye mi çalışıyorsun?” dedi. Ona göre ben bu fotoğrafı başka amaçlar için kullanacaktım.


Halkın fotoğrafçıya ve fotoğrafa bakışı yıllar içinde değişti mi?


Özellikle iletişim olanakları sayesinde çok değişti diyebiliriz. İnsanlar internet üzerinden fotoğraflarımızı gördükçe bize olan saygıları da artıyor. Bu işin gönülden gelen, özveriye dayalı bir iş olduğunun farkına varıyorlar. Bu da bizleri mutlu ediyor.


Bu değişimi neye bağlıyorsunuz?


Çok çabuk değişen bir çağa geçtik. Dünya değiştiği gibi Türkiye de değişiyor. Her yerde olduğu gibi bu değişim Erciş’i de etkiliyor. İnsanların fotoğrafa bakış açısında internetin önemli bir katkısının olduğuna inanıyorum. Bu değişim çok ani ve hızlı oldu. Bilgisayar, internet ve dijital fotoğraf makineleri ve fotoğraf çeken cep telefonları bu değişimde çok etkili oldu. On yıllarca bizim yapamadığımızı gelişen teknoloji kısa sürede yaptı.

Göl diyarında fotoğrafını çekmekten en hoşlandığınız şeyler neler?


Bu çok önemli sevgili İsmet. Ben göl diyarı âşıklarından birisiyim çünkü göl diyarının çok hayranları var, sadece benim desem yalan olur. İlhami Mısırlıoğlu’nun tabiriyle ben de kendimi göl çocuklarından sayıyorum. Göl diyarında 4 mevsimi yaşıyorsunuz, ışık çok güzel, çok berrak bir gökyüzü, bin bir renge boyanan bulutları var. Bunlarda her gün göl çevresini süslüyorlar. Önce kışından başlayalım; her taraf beyaza büründüğü günlerde göl ve gökyüzü bir birine; ufka bakınca maviliklere karışıyor göl. Gün batımında oluşan kızıllık size çok yıldızlı bir kış gecesini müjdeliyor aslında. Bunlar bir fotoğrafçı için birer rüya… .Hiç görmediğim kuşlar geliyor göl kıyısına. İlkbahar hayat canlanıyor inci kefalinin göçü, flamingoların gelişi tarih ve doğa yeniden barışıyor göl kıyısında. Ercişli Aşık Emrah ile Selvi kuş cennetine binlerce kuş gelerek kendilerine sonbahara kadar sürecek yabanı bir hayat kuruyorlar. Her şey yeniden hayat buluyor yazın. Dinginliği ve son baharın pastel renkleri bir fotoğrafçı için cennetin giriş bileti gibi. Göl kıyısının yüzlerce belgeselciyi fotoğrafçıyı ve araştırmacıyı ağırladığına şahidiz, bunlardan birisi de Sayın Coşkun Aral’dır.


Göl diyarı için “çok fotoğrafik bir yöre” deniyor. Sizce bunun nedeni ne olabilir?


Çünkü ülkemizde ışığın en iyi yansıdığı yer göl diyarıdır. Hava berrak, nemli değil, ışık çok iyi. Göl kıyısı dünyaca çok az bilinen bir yer ve birçok medeniyete ev sahipliği yapmış. Tarihi yapılar çok çeşitli ve zengindir. Göl kıyısında bitki ve hayvan çeşitliliği oldukça fazla. Önemli endemik bitki ve hayvan türünü burada barınmaktadır. Ayrıca gölün göç yolları üzerinde olması dört mevsim boyunca konar-göçer kuşlara ev sahipliği yapmasını sağlıyor. Van Gölü martısı ve soyları tükenmekte olan toy kuşlar. Van gölünün ev sahibidir. Flamingolar, pelikanlar, turnalar kuğular, Van Gölünün konar-göçerleridir. Bunlar beli takvimler içersinde gelip konup göçüyorlar. Bu kuşlar için iki tehlike söz konusu: birincisi yumurta toplayıcıları ikincisi de bilinçsiz avcılar kuş nesli için büyük tehlike arz etmekte. Bunca zenginliği bir arada barındıran göl birçok fotoğrafçı, belgeselci için adeta yaşayan bir müzedir.


Fotoğraf çekmek spontane yani kendiliğinden olan bir şey mi yoksa bir plan dahilinde mi oluyor?


Belli bir disiplin içinde çalışma sonucu gelişen bir reflekstir fotoğraf. Özel olarak “gidip şunu çekeyim” demiyorsunuz. Belki bir yere fotoğraf çekme amacıyla ziyaret ediyorsunuz ama ne çekeceğiniz o an ortaya çıkıyor. Yakalarsanız çekiyorsunuz, yakalamazsanız çekemiyorsunuz.


Peki, bu soruya fotoğrafçılık açısından cevap verecek olursak?


Fotoğraf eskiden babadan oğla veya ustadan çırağa geçen bir meslek olarak görülürdü; oysa bu gün dünyada çok büyük üniversitelerde bölümleri olan bir meslek dalı. Bizim gibi insanlar uzun yıllar yaptığımız çalışmalarla bu güne gelebildi. Oysa iki yıllık ve dört yıllık üniversitelerden bunun mezun olan insanların yanı sıra açılan kurslarla fotoğrafçılık teknikleri öğretilmektedir. Fotoğrafçılık kendiliğinden öğrenilen bir meslek değil, muhakkak bir eğitim neticesinde öğrenilmesi gereken bir meslektir. Biz meslekten ziyade bu işi kendimiz için yapıyoruz. Yaşamımızı fotoğraf çekerek zenginleştiriyoruz. Bu da bizi mutlu ediyor.


Basında zaman zaman çeşitli seminerlere katıldığınızı oluyor, görüyoruz. Bu etkinliklerde fotoğrafçılığı anlatmakta zorlanıyor musunuz?


İki yıldır okullarımızda ve bazı eğitim kurumlarında fotoğraf kursları ve seminerler düzenliyorum. İlk teklif Erciş Eğitimciler Derneği yöneticisi Sayın Abdulselam Elçi’den geldi, öğretmenlerimize geçen yıl kurs verdik. Diğer kurs teklifi ise Erciş Erkek YİBO Müdürü Sayın Erol Şimşek’ten geldi. Orada öğrencilerimize fotoğraf gösterisi ile seminerler verdik. Bu yıl da teklif Erciş Cumhuriyet ilköğretim Okulu müdürü Sayın Tarkan Elbir’den geldi. Fotoğraf Kulübü öğrencilerimize slâyt gösterisi çerçevesinde bir seminer verdim. Öğrencilerin karşısına çıkmak çok zor gerçekten, hepsi de harikaydılar. Birçok soru sordular, çok keyifli, çok heyecanlıydı. Çocuklarımız fotoğrafla çok ilgili. Çok zekiler. Bir plan çerçevesinde bu çalışmalarıma devam etmek istiyorum. Bunun için birkaç firmanın seminerlere destek vermesini istiyorum. Maalesef bu anlayış bizde gelişmemiş, eğitime yeterince değil hiç yatırım yapamıyoruz.


Görsel sanatlarla, sosyal bilimlerle uğraşanların toplumdaki diğer bireylere göre daha duyarlı diye bilinir. Öyle misiniz gerçekten?


Kesinlikle çok duyarlılar. Onlar ellerindeki zenginliği korumak istiyorlar. Örnek verecek olursak ben bütün fotoğrafını çektiğim yerlerin ve canlıların korunmasından yanayım. Sanatçılar ve sosyal bilimciler bu konuda çok duyarlılar. Şahsen fotoğrafladığım hiçbir şeyin kaybolup gitmesini istemiyorum, bu konuda gittiğimiz yerleri fotoğrafını çekerken uyarılarımızı da yapıyoruz. Bu konudaki duyarlılığımı birçok kişi bilir. Tabi olarak bir Ali Dağer kendi başına hiçbir şey yapamaz. Ali Dağer’lerin çoğalması lazım. Örnek verirsek birçok köy geziyorum. Eski su değirmenlerini kendi haline terk edilmiş, yok olup gidiyor. Sahiplerini bularak konuşuyoruz, bunlara sahip çıkmalarını istiyoruz. Geleceğe aktarmaların istiyoruz,.buna benze bir çok örnek var.


Erciş adına sizi kaygılandıran şeyler neler?


Erciş yüz yılın yıkımını yaşadı dersek doğru olur. Erciş 80’i aşkın köyüyle çok hızla bir kültür dejenerasyonu yaşıyor desek doğrudur. İnsanları yeryüzünde farklı kılan folklorudur; yani kültürüdür, renkleridir. Bu renkler soldu, türküler, düğünler, giysiler, oyunlar, eski gelenekler bitti; çünkü bunları ciddi anlamda kayıt altına alacak bir iki insandan başka insan da çıkmadı. Bu tamamıyla antropolojik bir vakadır. Tarih bitti, herkes elinde bir kazma önüne gelen her yeri kazıyor ve yıkıyor Çelebibağı’nda 3000 yılık bir açık hava tapınağı vardı. Bu yıl gittiğimde yok edilmiş. Erciş’in şu an yeşilliği ve elinde göl kıyısına sıkışmış kuşları kaldı. Biz bunlara sahip çıkmazsak elimizde hiçbir şey kalmayacak. Bir toplum tarihi ve doğal envanterleriyle var. Geçen yıl yılkı atlar ve köse gelin adlı bir geleneği fotoğraflamıştım. Geçen gün bir belgeselci bu kültürü yeniden yaşatmak için teklif getirdi. Bundan dolayı elimizdeki tarihi, kültürel, doğal ve yabanı hayatı korumalıyız Koruyamazsak bunlardan yoksul bir halk olacağız aynı Erciş üzümüne yaptığımız gibi.

Var olan kültürel birikimimiz çok az sanatçı ile temsil ediliyor, “bugünün Türkiyesi”nde birçok sanatçımız tanınmış ve şimdiyse hiç şüphesiz siz de bu sanatçılardan birisiniz. Erciş, göl diyarı hem Emrah’a sahip çıkma anlamında, hem de daha genel olarak, yöredeki kültürün korunması ve aktarılması konusunda neler yapabilir?


Ülkemizde sanat anlayışı tamamıyla bize özgüdür, dünya standartlarının kesinlikle çok altında; kırsal kesimdeyse sanat, tamamıyla fuzuli yani abesle iştigal olarak görülür Oysa gelişmiş ülkelerin gelişmişlik çizgisine bakın sanat hep var ve öndedir; çünkü sanat yaşadığınız çağla bir paralellik arz ediyor. Bizde sanat dört çerçeveli olarak görülmek isteniyor, oysa sanat sınırları olmayan tamamıyla eşyadan soyutlamış imgeye dayalı görsel içerikli sonsuz anlamlar içeren bir öngörüdür. Bundan dolayı bizim gibi olanların sanat anlayışı hiç su yüzüne çıkmaz, tozlu raflar arasında yok olur gider.”Marifet iltifata tabiidir” sözünden yola çıkarak sanatçı kırsalda ve kentte hak ettiği yeri almalıdır.

Söylediklerinizin paralelinde “kültür-sanat evi' seçeneği işe yarar mı?


Sanat evi sözü şimdi bana çok uzak. Sanat anlayışı olmayan bir yerden sanat evinde söz etmek çok lüks bir söylem olur; çünkü 10 yıl devam eden bir sanat evi açtım, birkaç Ercişli dostumdan başka merak edip de burada bu yaptığın çalışmalar nedir? diye soran olmadı. Oysa bu sanat evi sayesinde yüzlerce yabancı insanla tanışma, dost olma fırsatı yakaladım, onlarla halen dostluğumuz devam ediyor. Erciş’te sanatçıdan söz etmek doğru olur fakat sanat evini hayata geçirmek ve sürdürmek çok zordur. Sanat evi gönül işidir. Gerçek anlamda Erciş’te çok yüksek bir sanat potansiyeli var. Bunların birçoğunu tanıyorum. Erciş’in huyundan mıdır suyundan mıdır nedir çok sanatçı yetiştiriyor, fakat bunların birçoğu anlamına varmadan yok olup gidiyor. Bunları bir araya getirecek bir kurum yok. Ressamı, heykeltıraşı, ozanı, şairi, yazarı, tiyatrocusu yanı kısaca Erciş için sanatçı yetiştiren bir fabrika desek çok yerinde olur. Kesinlikle Erciş’in bir sanat evine ihtiyacı var. Şayet böyle bir çalışma olursa maddi ve manevi olarak içinde oluruz. Bu sanat evi özerk olmalı, resmi kurum ve sivil toplum kuruluşlar ciddi bir destek vermeli. Erciş burada temsil edilmeli, şayet burada böylesi bir iş yapılacaksa Erciş’te birkaç eski bina var, buna en uygun yer eski Atatürk İlköğretim Okulu binasıdır. Erciş’i temsil edecek bu kurum herkesi içine alabilecek yetenekte ve kalitede olmalı. Geçmişi, geleceği bir arada temsil gücü olmalı. Birçok il ve ilçede bunların örnekleri var, hepsini bir arada tutmak zor, fakat bu üstesinden gelinemeyecek bir iş değil.

Her yıl Ercişli Emrah ve Selvi festivali düzenleniyor. Büyük üzüntü ki, Çelebibağı ve Erciş belediyeleri, festivali ayrı tarihlerde yapıyor. Festivalin tek elden organize edilmesi gerektiğine inanıyor musunuz?


Ne kadar ayrılırsak o kadar küçülürüz, en çabuk yutulan küçük lokmadır. Erciş’i temsilen bir festival olmalı. Bu festivalde Emrah ile Selvi herkesi temsil etmeli Emrah bu festivalde yaşamalı. Emrah’ın içinde olmadığı festivaller de gördük. Bu festival Erciş olmalı Erciş’li yaşamalı… Burada bin yılların ürünü olan Erciş anlatılmalı, Erciş konuşulmalı. Ülkemizde çok iyi festivaller kutlanıyor. Bu yıl Kars festivaline gitmiştim, çok etkilendim. Emrah’ın şahsında Erciş’in gelenekleri, doğası, tarihi ve kültürü olmalı. Festival Erciş’i, Beldelerini, Köylerini, Erciş’te yaşayan herkesi temsil etme gücünde olmalı.

Vatandaş Ali Dağer fotoğraf sanatçısı Ali Dağer’i toplumun bir bireyi olarak nasıl tanımlar?

Bu çok zor bir soru. İnsanın kendisini aynadan bakarak yorumlaması gibi çok zor. Okuyan, düşünen, düşündüklerini hayata geçiren birinin her yerde olduğu gibi burada da sevenleri var sevmeyenler var; sevenler çoğunlukta. Seyahat eden, tarihi, arkeolojiyi. doğal hayatı, kültürü seven; bunların korunmasını isteyen bir insan… Van Gölü havzasına tutkun bir insan. Ali Dağer insanlarla çok kolay arkadaş olmayı beceren, fotoğrafı ve sanatı seven bir Ercişli.

Ali Dağer sayesinde Ercişli gençlerde özel bir fotoğrafçılık tutkusu oluştu mu?


Rahatlıkla evet diyebilirim ve bundan çok mutluyum. Size doğrudan ya da dolaylı etkide bulunduğum 100 kişi sayabilirim. Bunların çoğu genç ve eğitimli kardeşlerim Bunlardan 5 kardeşim şu an ulusal basında çok iyi yerdeler. Bunun gibi çok örnekler var...


Yeni fotoğrafçılığa başlayacak birine ne yapmayı, nasıl başlamayı önerirsiniz?

Yeni fotoğrafa başlayanlara iki önerim olacak: Birincisi bu işi meslek edinmek istiyorlarsa okulunu okusunlar. Sadece bizim gibi amatör olarak devam etmek istiyorlarsa bir uzmandan destek alsınlar. İnternette ve bu konuyla alakalı destek alacakları yerler çok. Çünkü fotoğraf kendi içinde birçok bölüme ayrılıyor; çok geniş bir konu fotoğrafçılık. Belgesel, makro, portre, manzara, bitki, hayvan çok detaylı ve geniş konular… Bunların üzerinde uzmanlaşmaya çalışsınlar. Ne çekeceklerse bununla alakalı fotoğraf makinesiyle ekipmanlarını alarak kendilerini donatsınlar. İlk başlangıçta çok malzeme almasınlar fotoğraf çektikçe ortaya çıkan ihtiyaçlarını göz önüne alarak kendilerini donatsınlar.

Aynı zamanda Anadolu Ajansı’nın Erciş temsilcisisiniz? Yerel habercilik ile ulusal habercilik arasına nasıl bir fark var? Sanatçı gözüyle bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?


Yerel haber ulusal habere göre daha dar kapsamlı bir uğraş. Ulusal haberde dikkat etmeniz gereken birçok nokta var. Haberin doğruluğundan emin olmanız gerekir. Sonuçta çok geniş bir kitle haberi kullanacak. O yüzden haberin detaylarını iyi analiz etmek gerek.


Çalışmalarınızı ulusal boyuta taşıyabiliyor musunuz? Çalıştığınız, diyalogda bulunduğunuz ulusal düzeyde internet sitesi, kurum ya da bireyler var mı?


Çalışmalarımı ulusal boyuta internet aracılığıyla taşıyabiliyorum. Bunu iki şekilde yapabiliyorum: Birincisi Anadolu Ajansı aracılığıyla fotoğralarımız birçok gazete ve internet sitesinde yer almakta. Bunun yanında fotoğrafçılarla birlikte çalışmalarımızı değerlendirdiğimiz siteler de mevcut. Erciş ile alakalı çalışmalarım da Erciş Net tarafından yayınlanmakta.


Bir de Tema Vakfı’yla ilgili bir çalışmanız vardı yanılmıyorsam? Aynı zamanda kitap kapaklarında da kimi zaman fotoğraflarınıza rastlıyoruz?


Evet, Bu yıl 7 kitap kapağını benim fotoğraflarım süsledi. 6 fotoğrafım da Tema Vakfınca 10 Ocak’ta gazeteciler günü dolayısıyla sergilenecek.


Selüloid filmler dönemi kapandı mı? Digital fotoğrafçılık alıp başını gitti mi yani?


Dijital devrim desek daha doğru olur. Fotoğrafçılık konusunda devrim yaşandı. Dijital çok büyük katkı sağladı fotoğrafa, bu katkı halen devam ediyor. En büyük keşfin beyazlık ayarı olduğunu düşünüyorum. Bundan sonraki gelişmelerin daha da güzel olacağına inanıyorum.


Peki, Dia çekmek artık gereksiz mi oldu? Baskı gerektiren işlerde ne yapılıyor?


Filmli fotoğraf çok profesyoneller arasında halen devam ediyor. Eskisi gibi olmasa da nostalji geleneğini devam ettirenler var.


Biraz da Erciş Net’ten konuşsak, siz dâhil birçok kişi çalışmalarını siteyle paylaşıyor. Sitenin Erciş halkına katkılarını nasıl yorumlayabilirsiniz?


Erciş net kesinlikle benim hayatımda bir dönüm noktası, benim için bir pencere oldu.Erciş halkının katkıları maalesef yetersiz. Düzeyli ve seviyeli çok fazla çalışma var sitede, fakat zaman zaman gereksiz konularda çok fazla tartışma oluyor. Sanırım site yönetiminin daha dikkatli olması gerekir. Bir yandan da kendimizle yüzleşmemizi de sağlıyor bu tartışmalar. Her şeye rağmen üslubun korunması taraftarıyım. Buradan Erciş Net’in kurucularına, emeği geçenlere ve özellikle Sayın İlhami Mısırlıoğlu hocama minnet ve saygılarımı sunarım. .


Ercis. Net’in sizin üzerinizde motive edici özelliği oldu mu?

Erciş net bana çok fikir verdi. Burada yola çıkarak çalışmalarımızı çeşitlendirme ve tanıtma şansı bulduk. Bu yönüyle insanın çalışmalarını gösterme olanağı bulması motive açısından olumlu.


Kendi siteniz de var bildiğim kadarıyla?


http://www.vangoluhavzasi.com adresli bir sitem var. Burada sadece Van Gölü havzasını ilgilendiren çalışmalar var. Site şu an biraz yavaş, zamanla gelişeceğine inanıyorum...


Son olarak Ercişli gençlere tavsiyeleriniz neler?


Ercişli kardeşlerime birkaç tavsiyem olacak: Öncelikle çok okumalarını, çok araştırmalarını, kendilerini bilgiyle donatmalarını tavsiye ediyorum Bilgi insana özgüven kazandırır. Yaptıkları işler dışında hobi edinmeleri önemli; kitap okusunlar, imkânı olanlar seyahat etsin. Bu dünya hepimize yetecek kadar büyük... Hiç bir şey zor değil, yeter ki başarıya inansınlar. Bugün çalışmalarım birçok belgeselciye, yazara, ressama ilham kayağı olmuşsa, burada, Erciş’te yaşadığım konuştuğum dost edindiğim birçok insanın emeği var. Son birkaç sözü de fotoğraf için söylemek istiyorum Fotoğraf benim için vazgeçilmez bir yaşam tarzı; insanı, kendisini ifade edebileceği bir sanat dalı. Enerjisi olan insanla bire bir kontak kuran, onu kaybeden yaşama sevincini, ıstırabı, başarıyı tek karede anlatacağınız bir sanat.


Sevgili Ali Dağer, bizleri kırmayıp zaman ayırdığın için Erciş Net adına sonsuz teşekkürler. Umuyorum buradaki söyledikleriniz gerekli hafızalara mesaj olarak gitmiştir..


Sevgili İsmet, bana bu fırsatı verdiğiniz için sana ve Erciş Net ailesine minnettarım.

e-mail: alidager@hotmail.com ve web: http://www.vangoluhavzasi.com adreslerinden Ali Dağer'e ulaşabilirsiniz..


Not: Katkılarından ötürü İlhami Mısırlıoğlu ve Cihat Albayarak'a sonsuz teşekkürler.


İsmetTunç


21/12/2008, Erciş


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder