Her şey, flaşın bir anda patlamasıyla oluveriyor. Sanattaki anlam, hayatın o anının yakalanmasından ibaret aslında. Bir canlının, bir doğa olayının, yaşama dair bir rengin objektiflere yakalanması ve bunu yakalamak isteyen birinin olması insanlara geleceğe dair geçmiş bir an bırakır. Zira o an artık geçmiş olmuştur. Çünkü geçen her saniye geçmiş için atılan bir adım demektir...
Ali Dağer geçmişe uzanan her anı ölümsüzleştirmek için uğraşanlardan. Erciş ve Erciş gibi geleneksel yaşam tarzının hâkim olduğu yerleşim yerlerinde, insanlar için temel gereksinimler dışında başka şeylerle uğraşmak gerekmez. İnsanların yaşam biçimleri olan kültürleri, onlara, her daim istediklerini yine kendi gereksinimleri ölçüsünde yaşamaları gerektiğini söyler. Onlar için yeni maceraya atılmak, hayata farklı bir pencereden bakmak gibi bir telaşa germek gerekmez, bunun için uğraşılmaz da. Bir de işin felsefesi denen, herkesin bir parça alakadar olduğu ama gerçekte yakalayamadığı o ruhani atmosfer de olunca, insan, sevdiği bir iş için çaba göstermekte, elinden gelenin fazlası için uğraşmaktadır.
Ali Dağer yaklaşık on yıldır fotoğraf çekiyor. Her ne kadar insanlar karşısına geçip “bi resmimi çeksene” deseler de, o an resim ve fotoğraf arasındaki farkı bilemeyen o insana kızamıyor. Resmini çekmek, karşısındaki için yapılan işin önemini gösterir, hâlbuki bir gün batımının ya da “atlar ve flamingolar”ın insanda uyandırdığı o derin bakış, resmin çektirmek isteyen vatandaş için pek bir derin anlam uyandıramıyor. Çünkü uğraşlar insanı kendi değer yargılarıyla kendi başına ve çevresiyle “aynılaştırarak” yaşamaya itmiştir.
Ali Dağer gibi sanat alanında çalışan insanların ortak noktaları toplumca anlaşılamamaları. Elinde fotoğraf makinesi ya da kamera ile dağı, taşı, börtü-böcek, kuşu, ağacı çekmek başkalarına herhangi bir anlam veremiyordur. Sanat aşkıyla işine sarılmak, aslında işi olmadığı halde bunun tutku haline getirdiği için işi olarak özümseyen, her anı yakalama telaşında olan biri olmak, bir şekilde yaşamak anlamına gelmekten öteye gitmez.
Küreselleşmenin bir dalgası olan küresel ısınma, her gün yeni yaşam alanlarımızı ellerimizden alırken, bizler, sadece ellerimizdeki fotoğraflarda mahzun gözlerle geçmişte çektiğimiz bol çiçekli ve yemyeşil alanlara, masmavi sulara, başında karın eksilmediği yüksek yüksek dağlara bakabiliyoruz. Tema Vakfı da ellerimizdeki fotoğrafların canlı kalması için uğraşan bir STK. Doğa konusundaki toplumsal duyarlılığı insanlarda yer edindirmek için fotoğraf yarışması düzenlemiş. Yarışmada Türkiye’de üç kişi üç fotoğrafıyla bu duyarlılığa ortak oluyor. Seçilen eserlerden biri Ali Dağer’e ait.
Erciş diyarından ulusal düzeye yükselmek herhalde bir anda bir talih kuşuyla oluverecek bir kazı kazan hikâyesi olmasa gerek. Yılların birikimi, tecrübesi, sabrı, en önemlisi hiçbir beklentisi olmadan fedakârlığı bulunmaktadır. Tema tarafından beğenilen altı fotoğraf kataloga basılmış. Ali Dağer hibe ettiği bu fotoğraflarıyla da toplumsal duyarlılığın en güzel örneğini sergilemiş oluyor.
Ali Dağer gibi gerek fotoğraf alanında, gerekse de değişik sanat dallarında eser veren, uğraşan, geleceğe geçmişten bir demet güzellik sunan her göl çocuğu takdiri ve övgüyü fazlasıyla hak etmektedir. Düşüncelerin ürün olarak ortaya çıkması elbette kolay olmasa gerek.
Düşünen, araştıran, yazan-çizen, yapan-eden, hayata bir anlam ve özellik katmak isteyen tüm göl çocuklarına sahip çıkmak gerek. Ali Dağer’le yaptığım bir söyleşiyi de ekleyerek bu yazının giriş kısmındaki amacımızı biraz daha açığa vuralım. Nihayetinde anı yakalama telaşındaki her insan zamana karşı yaptığı yarışta kendince birikimlere sahiptir. Hiç bilmediğimiz şeylerin çarpıcı nedenleri olabilir. Karmaşık gözüken olguların basit birer açıklaması vardır elbette. Bu sayede doğal olan, el değmeyen, hayata ve fotoğrafa dair güzel anekdotlara ulaşabiliriz galiba, ne dersiniz?
İsmet Tunç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder