Perşembe, Temmuz 2

GÜNALTAY ATALAY VE KIRK ÜÇ YIL ÖNCE ERCİŞ /8

İdealist bir öğretmenin yetiştireceği öğrenciler de elbette kendisi kadar idealist olurlar. Model olmak; kendi dışında hayatlara tesir etmek, onların soğuk düşlerine sıcak bir tebessümle karşılık vermek için sıkıntıya devam, refaha hayır şiarına göre hareket eden Günaltay Hoca’nın, şahıs olarak neden bu yazının kahramanı olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor.

Şehirde sevilen, çevresinde hissedilir bir etki bırakan, kendi deyimiyle “bir günde öğretmen oldum” diyen Günaltay Atalay, okula başladığı gün yani Nisan 1, İstanbullu bir öğretmen (K. A.)öğrencileri sırayla içeri alıyor. O esnada bir öğrenci kapıya doğru yöneliyor ve ayakta da zar zor durabilmektedir (Hoca, öğrencinin adını Fettah ya da Tayyip Gümüş olarak hatırlıyor). Bu öğrenci kendisi de Türkçe öğretmeni olan K. A.’ya yaklaşıyor ve hastaneye gittiğini, doktorun bu ilaçlarını verdiğini, fakat kendisinin ilaçları nasıl kullanacağını bilmediğini söyler. Hoca elindeki sopayı havaya kaldırır ve kızgın bir ifadeyle öğrenciye söylenir. Hatta sopayı kafasında kırmakla tehdit eder. Günaltay Hoca öğrenciye “gel yavrum” diyerek, onu alır, öğretmenler odasına götürür. İlaçların reçetelerini okur ve nasıl kullanması gerektiği izah eder, öğrenci hocanın ellerine sarılır, öper. O an için “İşte ben, o anda öğretmen olmuştum” der. Bu kadar yalın ve basit bir gerçeklik daha var mıdır dünyada?

Günaltay Atalay 5 yıl Erciş’te görev yapar. 6. yılına giriyordur meslek hayatında. Çokça gezilere katılırlarmış. Gezileri de Hüseyin Gündüz Bey organize edermiş. Zaten mazera ruhlu memurlarmış hepsi de. Ağrı (Karaköse) gezileri dönüşü Hüseyin Gündüz Bey’den, Eskişehir İş Bankası Porsuk şubesine tayinin çıktığını öğrenir. Onun adına sevinirken kendi adına üzülür. Değerli bir dostunu yitiriyordu.

Sonra Eskişehir’e tayini çıkar. Meslek hayatının en önemli ve en yararlı yıllarını Erciş’te geçirdiğini büyük bir zevkle dile getiriyor. Ercişlilerin okumaya olan özlemlerini, isteklerini Eskişehir’de bulamaz. Onlarla hala iletişimdedir. Eski öğrencileri onu sürekli ararlar. Haklarını helal etmesini isterler.

İnsanın içinden: “keşke ben de 42 yıl öncesinin Ercişi’nde Günaltay Atalay’ın öğrencisi olsaydım” demek geliyor. Bizi böylesi geçmişten serin sular gibi bir lezzetle tanıştırdığı için sevgili Günaltay Atalay hocamıza sosuz teşekkürler ediyoruz Allah uzun ömür versin.

Sürekli kullanmaktan zevk aldığım bir ifade var: “Geçmiş güzeldir” diye. Geçmişin güzelliği bu satırları okurken insanın dalıp gitmesidir. O günleri anımsayanlar elbette olacaktır. Biz gençler için bunlar sıradan gibi gözükse de, ben hocanın üç sayfalık mektubunu okurken, o günlere nasıl dalıp gittiği gördüm ve gerçekten geçmiş güzelmiş demekten kendimi alamadım.

Günaltay Atalay 1970’ten sonra Erciş’ten ayrıldı. Zaman zaman eski öğrencileriyle görüştü, dertleşti, birlikte o günleri yâd ettiler. Şimdi ise o öğrencilerinden çok daha fazla öğrenciye sahip. O günleri yazıp bizleri haberdar ettiği için sevgili hocamıza ne kadar teşekkür etsek azdır. En iyi ifade şekli yazıdır. İnsan söyler ve kısa zaman sonra onları unutur. İnsan ölür ve eğer onları kaydetmese bildikleri de kendisiyle yok olur gider. Keşke herkes bildiklerini ifade edebilecek kadar kendini bu dünyada geliştirse, biz bunları yaşadık, sözler ise bunları yaşıyorsunuz diye önümüze bir vesika koyabilse… Kim bilir nasıl bir entelektüel ortam içinde büyürdük? yıllık zorunlu hizmeti bitiren Günaltay Hoca, Edremit ve Ayvalık için tayin ister ama gözde yerler olduğu için tayini gerçekleşmez. Başkaları ondan şanslı çıkarlar. Burada görevine devam eder. Bir gün okula, adına zarf gelir. Açar okur, zarfta gerekli yerlere iletilmesini istediği referans mektupları vardır. Zorunlu görevini de yapmıştır, yine de ayrılmak istemez, “yer değişikliği iyi olur” söylemleriyle bunu hal etmek için Ankara’ya gider. Milli Eğitim Bakanı yurtdışı gezisine çıkmıştır, görüşemez. Diğer gün Ortaöğretim Genel Müdürü’ne gider. Mektuba bakarlar, incelemeyi yaparlar ve bunun torpil olmadığını, zaten uzun yıllar görev yerinde kaldığını, üstelik müdür yardımcılığı görevinde de bulunduğunu, dolayısıyla atanmayı hak ettiğini kendisine söylerler. Eskişehir’de yeni açılan bir okul okula kurucu müdür olarak atarlar. Hatta, müdür, kendisine “Erciş’e 5 yıl hizmet vermişsiniz, biraz da Eskişehir’e hizmet verin” demiş.

Birkaç gün gecikme olunca öğrencileri Günaltay Hoca’yı merak etmişler. Terk edilmiş duygusuna kapılmışlar. “Eskişehir’e atandığım kısa sürede yayıldı. Öğrencilerin bakışları buruklaştı. Beni de büyük bir hüzün aldı götürüyor… Suç işlemişim gibi bir duyguya kapılmıştım…” diye, o günkü duygularını anılarında bu şekilde, en mahrem haliyle yazıveriyor. Candan ve içten; sade, basit, anlaşılır, duyguya hitap eden; içinde saflığın, erdemin ve dahası bir yere ait hissetmenin, aidiyetin derin hissiyatı saklı bir yaşanmışlık…

(devamı dokuzuncu sayıda...)

1 yorum:

  1. İyi günler, ben Hüseyin Gündüz'ün torunu Yeşim Gündüz :) Evlendim ve soyadım Kayman oldu. Yazınızı okuyunca çok duygulandım. Büyük babam Günaltay Bey'den bahsederdi bana çok. Annem ve babam da onun öğrencileridir. Nasıl duygulandım anlatamam. Size ulaşabilir miyiz bir şekilde? :)

    YanıtlaSil