Bilgi toplumuna geçtiğimiz 1950’li yıllardan sonra dünya toplumlarında sürekli artan ekonomik ve sosyo-kültürel gelişim grafiği gözlenmiştir. Bu gelişimde muhakkak ki kadınların azımsanmayacak rolü ve etkisi vardır. Çünkü modern toplumlarda, kadın, erkekle eşit sorumluluk alarak toplumdaki gelişim dinamiklerinde önemli bir paya sahiptir; kol gücü yerine akıl ve mantığın ön planda olduğu teknoloji çağı, kadınların her türlü işte ve etkinlikte aktif rol alarak var olmasına olanak verir. Oysaki ülkemizin kırsalında yaşayan kadınlar mensubu bulundukları toplumun değişim dinamiklerine asgari düzeyde bile katkıda bulunamamaktadırlar. Kadın olgusu salt birkaç nedenle çözüme ulaşılacak bir konu değildir. Toplumu oluşturan bütün etkenlerde kadına dair birçok ayrıntı gizlidir. Bu değerlendirmedeki satır aralarında kadının birey olarak toplumca nasıl algılandığı ve kadının ekonomideki rolü, buna bağlı olarak oluşan kadının statüsü ve kadının erkeğin gölgesinde yaşamaya iten nedenler üzerine görüş bildirilecektir. Bunlar kabaca birkaç değişik alt başlıkta değerlendirilebilir.
Kırsal Kesimde Biyolojik Bir Olgu Olarak Kadın
Kırsal kesimde kadın ve erkeğin farklı fiziksel özelliklere sahip olması tamamen kadının aleyhinedir. Mal ve hizmetlerin erkeğin kontrolünde ve toplumun ortak kanısının da bu yönde olması, erkeğin kadına göre daha üstün olduğu düşüncesine yol açmıştır. Kadın ve erkek arasındaki fiziksel farklılığın basit bir genetik rastlantı sonucu meydana geldiğini düşünen insan sayısı çok azdır. Bu nedenle kadının sahip olduğu cinsi özellik kadının erkeğe göre daha aşağı ve erkeğe bağımlı olması için yeterli gerekçeler olarak kabul edilmektedir. Toplumdaki bu kanının, zihinlerden silinmesi için eğitim seviyesinin mutlak suretle yükseltilmesi, erkek ve kadın arasındaki fiziksel farklılıklara gönderme yapılarak okul müfredatın yeniden düzenlenmesi, doğa dengesinin erkek ve kadın üzerine inşa edildiğinin topluma enjekte edilmesi gerekmektedir.
Erciş ve kırsalındaki hâkim düşünce, üretim ortamının sadece erkeklere hitap edecek şekilde düzenlenmiş olması, zamanla kadını sadece evinde bulunması gereken bir varlık; bu durumu da kültürel bir kabul haline getirmiştir. Yapılması gereken ise; kadınları cesaretlendirici kimi uygulamaların yürürlüğe girmesi, eğitim seminerlerinin düzenlenmesi, toplumsal analizleri iyi yapan halktan birilerinin, halkın arasına katılarak –özellikle köylerde- bu durumu anlatması gerekmektedir.
Erkekler ve kızlar olarak ayrılan bir yaşam alanı oluşturulması bireylerin erken yaşlarda muhatabı oldukları bir süreçtir. Henüz ilköğretim çağında olan çocukluk, kendi dünyalarına ait bir sterotip oluştururlar. Şekli ve içeriği belli olan bu zihinsel algılama farklılıkların ortamdan süratle elemine edilmesi ve gerek bireyin gerekse de toplumun öngörüsüne uygun bir anlayış yerleştirilmesine başlanır. Bu anlayışın yerleşmesi köylerde daha iyi gözlemlenen bir olgudur. Yabancı olarak görülen erkek cinsi, küçüklükten itibaren kızların kendi dünyalarında arka plana ittikleri bir cinstir. Bu nedenle yedi yaşındaki bir kız öğrencinin, sınıf arkadaşı olan erkek bir öğrencinin yanında oturmamak için direttiği insanı şaşırtabilir. Kültürel bir kabul olarak görülen kız-erkek ayrışması, bir cinsi diğerine haram kılmaktadır. Kendini erkekten sakınması gereken bir varlık olarak gören kız, erkeğe de onun farklı bir varlık –bir şekilde gizemli- olduğunu izlenimi verir. Ayrı dünyalar olarak görülen cinsler arası farklılıklar, büyüdükçe birbirini çeken iki mıknatıs parçası gibi hareket etmeye başlar. Çünkü yasak olan aynı zamanda ilgi çekicidirde…
Kadın ve Oy Hakkı
Vatandaşlık, bireyin oy hakkına sahip olup olmamasına göre meşru bir zemin kazanır. Eğer bireyin oy hakkı varsa, toplum hayatına aktif olarak katılabilmekte, yani kendisini yönetecek kişilere oy vermekte ve böylece sistemin bir parçası olmaktadır. Kadınların sahip oldukları niteliklerin ve çalışan kadın sayısının artması, günümüzde, özellikle siyasi alanda kadınların etkinliğini sürekli gündemde tutmuştur. Türkiye’de kadınlar seçme ve seçilme hakkına 1934 yılında sahip olunmuşlardır. Ülkemiz kadını, birçok Avrupa ülkesi kadınlardan önce bu hakkı elde etmesine rağmen, günümüzde özellikle kırsal kesimde yaşayanlar kendi özgür iradesine göre siyasi tercihini yapamamakta, erkeğin denetim ve baskısında yine erkeğin istediği parti, siyasi oluşuma oy vermekte ya da benzeri aktivitelere bu şekilde iştirak etmektedir. Bunun da en önemli nedeni feodal özellik gösteren ataerkil sistemin günümüzde toplumsal bir sorun olarak devam ediyor/ettiriliyor olması gösterilebilir. Kadın sürekli toplumsa-siyasal olayların dışında tutulmuş, bu bilinç onu ürkek ve savunmasız bir yapıya bürümüştür. Çoğu defa sarf edilen “ben bilmem, beyim bilir” sözü kadının sistemin bir parçası olmadığını çok açık şekilde ortaya koymaktadır. Kadın ise bu düşünceye çoktan alışmıştır. Eşinin eğitim seviyesinin kendi eğitim seviyesinden daha iyi olduğunu ve dolayısıyla buna eşinin daha doğru karar vereceğini ya da eşinin eve ekmek getirme görevini üstlendiğinden, onun bir şehir hayatı tecrübesi olduğunu düşünmesi kadının bu olumsuzlukları barındırmasında birer sebep olabilir. Ayrıca, erkeklerin yaratılıştan kadından üstün olduğu düşüncesi, dinden olmayan fakat dindenmiş gibi gösterilen kültürel öğeler kadının baskı altında kalması için kullanılan toplumsal yanlışlar olarak kendine yer edinmiştir.
Kadına verilecek fırsatlar her şeyden önce demokratik bir ortamda kadınların onurluca bir yaşam sürmelerini sağlayacaktır. Kendisini yönetmesi için her türlü siyasal etkinlikte oy kullanması gereken kadın, kendi tercihi yerine başkalarının tercihlerine uymak zorunda kalmaktadır.
Kadının kimlik sorunu olarak ortaya çıkan “kendini ifade edememe” sıkıntısı onu evine ve erkeğine bağlı, mazbut bir varlık, iyi bir anne haline getirmiştir. Bu nedenle kadınlara yönelik yapılacak bilgilendirme çalışmaları; onlara herhangi bir baskı altında kalmadan, kendi özgür iradelerine göre seçim yapmalarına olanak verecektir.
Kadın ve Sağlık
Mikroplar en açık şekilde mikroskopla görülebilen organizmalardır. Mikroplardan korunmak için öncelikle kişinin eğitimli olması gerekmektedir. Bu şekilde nelerin mikrop yapıcı, nelerin olmadığı anlaşılabilir. Kadınlar eğitim noktasında büyük bir ölçüde geri kalmışlar. Günlük yaşamın koşuşturması, onların neyin iyi neyin kötü olduğunu anlamasını zorlaştırmıştır.
Ekonomik zorluklar, entelektüel bir bakış açısının olmayışı, çok çocukla uğraşmanın verdiği biyolojik ve ruhi çöküntü, erkek egemen bir toplumda kadın olmanın dezavantajları gibi faktörler kadınların sağlıklarını düşünmelerini önemli ölçüde engellemektedir.
Erciş, kırsal kesim yerleşiminin yoğun olduğu bir alandır. Kadınlar sağlık ve hastalık konusunda yetersiz bilgiye sahipler. Şehir merkezinde yaşam koşulları iyi olmasına rağmen, köy ve benzeri yerleşimlerde hala eski usul yöntemlerle günlük yaşam devam ettiriliyor.
Öncelikle havyacılıkla uğraşan kesim ciddi hastalık tehdidi taşımaktadır. Örneğin sütlerin sağımıyla doğrudan kadın ilgilenmektedir. Bu işte hayvanla yakın temas olduğu için mikropların kadına bulaşma olasılığı yüksektir. Özelikle süt sağımı sırasında hayvan dışkısının sütle teması kaçınılmazdır. Gerek ekonomik kaygılar gerekse de geviş getiren hayvanın pis olmadığı düşüncesi, kadınların sütü dökmesini engellemekte, bu anlayışı sağlıksız bir ortamda kültürel bir kabul haline gelmektedir.
Kadınlar ahır, kümes gibi mikrop yönünden ciddi tehlike altında bulunan yerlerle sıkı bir temas halinde. Modern yerleşim yerlerinde dokunulan en küçük nesneden mikrop kapma olasılığı düşünülürken, bu yaşam koşullarında mikropların varlığından bile haberdar olunmamaktadır.
Özellikle akarsuların çok amaçla kullanımı ciddi tehlikeler doğurur. Birçok yerleşim yerini dolaşan sular çoğu zaman o yerleşim yerlerinde yaşayanların en temel kaynağıdır. Bulaşık, çamaşır, hayvanların yıkanması, insanların suda yüzmesi ya da birebir temasla sudan mikrobun insana geçmesi kaçınılmazdır. Kadınlar, günlük hayatta bu işlerin odağında oldukları için tehlikeye maruz kalan kesimdir.
Akan suyun temiz olduğu düşüncesi insanların kafalarında sağlıksızlık kavramını çıkarmıştır. Büyük bölümü hatta tamamı Şafii mezhebine göre yaşayan yöre halkı akan suyun pis olmadığını, her türlü amaçta rahatlıkla kullanılabileceğini düşünce olarak kabul etmiştir. Bu şekilde insanları rahatsız eden bir olgu olmadığı için özellikle de temizlik ve diğer aktivitelerde bulunan kadınlar ciddi tehlikeyle karşı karşıyalar.
Şehir yaşamına alışan kadınlar sağlık merkezleri ve diğer eğitim kurumlarının desteğiyle çocuk bakımı ve sağlığı konusunda yeterli olmasa da bir dereceye kadar bilgilendiriliyorlar. Oysa köy gibi kırsal yerleşimdeki kadınların hiçbir konuda çocuk bakımıyla ilgili pratikleri bulunmamaktadır. Örneğin yere düşen emziğin tekrar çocuğun ağzına verilmesi, yemeğin sağlıklı olmayan ortam ve araç gereçlerle hazırlanması, çocuğun yaş dönemlerine göre gelişimi ve sağlığı hakkında hiçbir bilginin olmaması ilerideki yıllarda kronik hastalıklara davetiye çıkarabilmektedir.
Hastalık yapıcı organizmalardan haberdar olmayan kadınlar, gözle görülebilecek durumlarda sağlıksızlığı kabul etmekteler. Yemeklerin açıkta kalması, mikropların üreme ortamlarının bilinmemesi, yemek yapımında kullanılan araç ve gerecin sağlık kurallarına uygun üretilip üretilmediğinin bilinmemesi ve sıralanabilecek birçok faktörden habersiz olan kadınlar; belli bir yaş döneminden sonra hastalanmaktalar.
Orta ve ileri yaşta olan kadınların çoğu soğuk suyla temas, ağır yük kaldırma, sağlıklı olmayan ortamlardan kaynaklanan olumsuzluklardan dolayı ciddi sıkıntılar çekmekteler.
Hastalık olgusunun kültürel bağlamda algılanışı farklılık arz ettiği için yöre insanının da hastalığa bakışı farklıdır. Örneğin hasta kişi en küçük rahatsızlıkta değil de daha çok hastalığın günlük işlerine engel olduğu durumlarda hastaneye gider. Bu da sağlık konusunun yeterince anlaşılamadığının göstergesidir. Özellikle epidemiyolojik çalışmalar yeterince yapılamadığından insanların epidemilere (hastalık yapıcı) ne gibi tepkiler verdiği de gizemini korumaktadır. Bu da insanların sağlık konusunda çoğu şeyden mahrum olduğunu gösterir.
Kadınlara yönelik yapılacak projelerle; kadınların sağlık ve hastalık kavramlarını özümseyerek; kendilerini, sağlığı bozan her türlü dış etkiden uzak tutmaları sağlanacaktır. Çok çocuk doğurmak ve iş bölümünün yarattığı eşitsizliklerden kaynaklanan rahatsızlıkları ortadan kaldırmak, yani kadının fiziki olarak yapmakta zorlandığı işleri yapmaması bilincini aşılamak hedefler arasında olmalıdır. Kadınlara temel sağlık eğitimi verilerek, mikroplardan en etkili şekilde kurtulmaları konusunda yardımcı olunmalıdır.
Geleneksel kesim kadını neredeyse bireysel haklar adına hiçbir konuda bilgi sahibi değildir. Bu bilgisizlik dar bir dünya görüşü, olayları idrak edememe, çözüm odaklı düşünememe gibi kadını tamamen toplumsal ve sosyal bir varlık halinden çıkarıp, günübirlik işlerin ehil kişisi yapmıştır.
Kadınlara yönelik yapılacak eğitim çalışmalarının en temel amaçları şunlardır; demokrasi bilincinin aşılanması, kadın hak ve özgürlüklerin kadınlarca özümsenmesini sağlamak; aile, birey, kadın-erkek eşitliği, bireysel yaşam, sosyal güvence gibi temel konularda bilgi vermek ve kadınların bilinçlenmesini sağlamaktır.,,
Kadın ve Evlilik
Kadınları eve bağlayan ve eğitimlerinden alıkoyan en önemli sebeplerden biri evlilik hatta erken evliliktir. Erciş ilçe merkezinde kız çocuklarının temel eğitim ve ondan sonra yüksek öğrenime devam etme şansları bulunmaktadır. Köylerde yüksek öğrenime devam etme şansı neredeyse yok denecek kadar azdır. Hatta çoğu ilköğretimi zor şartlarda bitirebilmektedir. Ergen döneme gelen genç bir kız, türlü bahanelerle okula devam ettirilmemektedir. Ailelere bu durum sorulduğunda ise, evde küçük çocuğun olduğu söylenmekte, anneye yardımcı olması için kız çocuğunun okula gönderilemediği cevabı alınmaktadır. Kızın üretim aracı olarak kullanılması ve erken yaştan itibaren ev içi üretime dâhil olması söz konusudur. Bireysel refah için yapılması gereken, kız çocuğunu okula göndermektir. Oysaki aile uzun ve zahmetli bir süreç olarak gördüğü eğitimi kendi çıkarlarına ters görüp bu seçeneği devre dışı bırakmaktadır.
Genç bir kızın erken çağda evlendirilmesinde en önemli etken, “zihinlerdeki cinsiyetçi ideoloji”den kaynaklanmaktadır. Belli bir dönemden sonra tüm dış dünyayla bağlantısı kesilen genç kız, artık evlenme çağı gelmiş, talihlilerini bekleme psikolojisine girer. Evliliğin gizli ruh hali genç kızlar için cazibeli ve hoşa giden bir durumdur. Sosyal çevreleri kendi akrabaları ve aile bireylerinden oluştuğu için, dışarıya dair özel bir algı alanları oluşur. Evlilik yaşı geldiğine kendini inandıran kız, ailesinin uygun gördüğü ya da kendisinin beğendiği kişiyle erken yaşta evlenir. Evliliğin anlamına ilişkin öngörüleri bulunmayan genç kız, evine ve ailesine adanma ruhuyla hayatla olan bütün bağlarını koparmaktadır. Toplumun beklentileri namuslu bir eş, vefakâr bir anne, erkeğin sözünü dinleyen ve kendi mahremiyet alanında yaşayan bir ev kadını tiplemesidir. Zaten genç kız bu role ergenliğe adım attığı andan itibaren, kendi ailesinin mahremiyet bölgesinde koşullanmış ve bunu özümseyerek öğrenmiştir. Evlilik kısa zaman sonra çocukların varlığıyla farklı bir boyuta kaymakta, kadını adayacağı çocukları ve eşiyle sınırlı bir ortam içine hapsetmektedir.
Erciş ve kırsalında iki kadın profili bulunmaktadır. Şehirde yaşayan kadın rahat bir rahat yaşayabilmekte, yine de erkeğin denetim ve gözetiminde olmaktadır: Kırsal kesim kadını yaşam kalitesi olarak şehirdeki bir kadından çok daha zor şartlarda yaşamaktadır. Buradaki kadınların en büyük dezavantajları ise kapalı bir ortamda bulunmaktan dolayı sürekli baskı ve denetime tabi tutulmalarıdır. Okullarda açılan okuma yazma kurslarına katılma kararını dahi verebilecek kadar özgürlüğe ve öz güvene sahip değiller. Çünkü öğretmene dahi yabancı gözüyle bakılmaktadır. Bu tabuyu yıkan çok az kadın vardır. Kadınların nüfus cüzdanları genelde erkeklerin ceplerinde bulunmaktadır. Erkek kadınla dış dünya arasında köprü vazifesi görmektedir. Hatta evlilik yaşına gelmiş genç kızların nüfus cüzdanına sahip olmadığı, yapılan alan çalışmalarıyla görülmüştür.
İsmet Tunç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder